#101

ABD’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt'in Sorbonne Üniversitesi’nde 23 Nisan 1910 tarihinde verdiği “Cumhuriyette Vatandaşlık” isimli konuşmasının “Arenadaki Adam/İnsan” başlıklı aşağıdaki pasajını; eleştirel düşünce, yılmazlık, cesurca yüzleşmek, çabalamak, düşülen hatanın önemi ve değeri, saygınlık-öz saygı, yaşam amacı ve kusurlu davranışlar temelinde yorumladım. Umarım anılan pasajla ilgili yorumlarım kendilik algının bu pasajın neresinde durduğunu objektif bir bicimde görmeni sağlar. Bu pasajı okuduğunda kendinin belki de olduğunu düşündüğün yerden daha iyi bir yerde olduğunu fark edebilirsin. Arenadaki insan olmana karşın kendini böyle biri olmaya layık da göremediğinin ayırdına varabilirsin. Ama tüm kalbinle bölümde söylediklerimi dinler ve biraz durup Roosevelt’in demek istediklerini gerçekten içselleştirmeye çalışırsan kendiliğinle ilgili çok daha objektif bir sonuca varabilirsin. Bu sayede belki içinde daha iyiye doğru değişmek için bir istek ve azim oluşur veya zaten iyi olduğunu görür ve kendinle daha çok gurur duyarsın. Her bakımdan bu pasajın insanı kendisiyle yüzleştirme gücü olduğuna inanıyorum. Gerçekten kendinle ve yaşamınla yüzleşebilecek cesaretin var ise bu pasaj sana ilk tahlilde düşündürdüğünden çok daha fazla şey düşündürecektir. Her halde bu pasajın kendimizi/kendilik algımızı-değerimizi sorgulamamıza neden olacağını düşünüyorum. Bölümü izlerken pasajı gözünün önünde bulundurmak isteyebileceğini düşünerek aşağıda “Arenadaki Adam” başlıklı pasajın Türkçe çevirisi ile İngilizce orijinal metnini paylaşıyorum. Yorumlarını bekliyorum. Lütfen abone olmayı unutma ve kendine çok iyi bak😊
“Önemli olan eleştirmen değildir; güçlü adamın nasıl tökezlediğine ya da iş yapan kişinin nerede daha iyi yapabileceğine işaret eden kişi değildir. Saygınlık gerçekten arenada olan adamındır, yüzü toza, tere ve kana bulanmış olanın; yiğitçe çabalayanın, tekrar tekrar hata yapanın ve yetersiz kalanındır. Çünkü hata ve kusur olmadan çaba da olmaz. Saygınlık başarmak için gerçekten mücadele verenin, büyük şevkleri ve bağlılıkları tanıyanın; kendini değerli amaca adayanın, en iyi ihtimalle sonunda üstün başarının utkusuna ereceğini, en kötü ihtimalle başaramayacağını ama hiç değilse büyük cesaret göstererek başaramayacağını bilenindir…”
“It is not the critic who counts; not the man who points out how the strong man stumbles, or where the doer of deeds could have done them better. The credit belongs to the man who is actually in the arena, whose face is marred by dust and sweat and blood; who strives valiantly; who errs, who comes short again and again, because there is no effort without error and shortcoming; but who does actually strive to do the deeds; who knows the great enthusiasms, the great devotions; who spends himself in a worthy cause; who at the best knows in the end the triumph of high achievement, and who at the worst, if he fails, at least fails while daring greatly, so that his place shall never be with those cold and timid souls who neither know victory nor defeat.”

Пікірлер: 7

  • @ordudevlet
    @ordudevlet6 ай бұрын

    ❤❤❤❤❤❤❤

  • @esinkoklu9569
    @esinkoklu95696 ай бұрын

    Kendini tanıma yolunda yine çok değerli tespitler içeren bir paylaşım. Teşekkürler

  • @Fatih137f
    @Fatih137f3 ай бұрын

    Çok faydalı bir video olmuş hocam teşekkürler

  • @derya_koroglu
    @derya_koroglu6 ай бұрын

    Zamanlaması çok iyi denk gelen bir video oldu benim için💛

  • @kendinias8533

    @kendinias8533

    6 ай бұрын

    Merhaba Derya. Neden zamanlamasının denk geldiğini eğer senin için de bir mahsuru yoksa öğrenebilir miyim?

  • @derya_koroglu

    @derya_koroglu

    6 ай бұрын

    @@kendinias8533 Önceki gün çalıştığım bir tasarım projesini başladığım seviyede neticelendiremediğimi kabullenmem gerekti. Hata yapma korkusuyla kenara çekildiğimi fark ettim. Arenada olmak fikren çok kıymetli gelse de süreç içinde uygulamak oldukça zor. Hata yapma cesaretini göstermediğimi ve kendi arenamda kendi eleştirimden bile çekindiğimi görmek de bir nevi arenaya çıkmaktır gibi hissettim. Yapılışının üzerinden yüz yıldan fazla geçmiş bir konuşmanın sizin aracılığınızla bana ulaşması ve kendimi sorgulamamı sağlaması ortak insanlık deneyiminin ne kadar güçlü olduğunu hissettirdi. Demek ki kabullenip “Yol düşe kalka yürünür.” demek gerekiyor. 🌾

  • @kendinias8533

    @kendinias8533

    6 ай бұрын

    @@derya_koroglu kesinlikle öyle demeliyiz. Yılmazlığın kaynağında yatan davranış tarzı budur. Denemek ve yanılmak. Bu sayede yeni şeyler öğreniyor ve tecrübe ediyoruz. Her şeyi tam ve eksiksiz yapma derdine düşmemeliyiz. Düşersek daha çok hata yaparız. Kaçınılmaz olarak. Beynimiz evrimsel olarak zaten negatife odaklı olarak gelişmiştir. Bizi yaşamda tutmak için. Bunun üstüne bir de biz hata yapmaktan korkarsak beynimiz ister istemez o hata yapma olasılığına (bir tehdit olarak göreceği için) daha fazla odaklanacak ve benzer bir hataya düşmemize ya da aynı hatayı tekrar etmemize neden olacaktır. Bunun olmaması için hataları birer deneyim olarak kabul etmeli (yani hataya olan bakış açımızı değiştirmeli) ve bu deneyimlerden yeni şeyler öğrenmeliyiz/bu sayede de gelişmeliyiz. Öte yandan, eksikliklerimiz ve hatalarımız bizi daha fazla insan yapan şeyler aslında. Buna karşın bir çok evde ve okulda bunun tam tersi bir eğitim ve öğretim veriliyor. Bu nedenle, etrafımız hiçbir zaman yaptıkları ile yetinemeyen, kendilerinden razı olmayan, yetersizlik duygusundan mustarip mükemmeliyetçi insanlarla dolu. Oysa bu bizi daha çok hata yapmaya sevk ediyor. Bunun yerine, mükemmel olmak için bu kadar çırpınmasak ve yeterince iyi olmakla kifayet edebilsek "yılmazlığımız" da artacak. Zira yeterince iyi olmak için elimizden gelenin en iyisini yaptığımızda kontrolümüz dışında gelişen durumları ve bizzat yaptığımız hataları da sürecin birer parçası olarak kabul edebileceğiz. Az ya da çok demeden var olanı sevmeye ve kendimize daha iyi davranmaya başlayacağız. Bu da bizi rahatlatacağı için yaptığımız hatalara rağmen ileri doğru yürümeye devam edebilecek gücü içimizde bulabileceğiz. Böylelikle içimiz ve işlerimiz de zamanla kendiliğinden daha iyiye doğru gidecek. Bu doğrultuda, tasarım projesindeki mesaini objektif bir biçimde gözlemeyebilmiş olman da çok önemli, bu sayede kendini daha iyi anlayabilecek, neyi neden yaptığını fark edebileceksin. Kendini bağışlayabileceksin. En önemlisi de kendine daha müşfik olabileceksin. Mesajının sonunda yapmış olduğun yorumdan bunu başarabileceğini gözlemliyorum. Zira, kendimize şefkat verebilmemizin en önemli koşullarından biri hata ya da eksiklik olarak nitelendirdiğimiz seçim ve davranışlarımızın tüm insanlığın ortak sorunları arasında yer aldığını ve sadece bizim başımıza gelmediğini anlamaktır. Bu da bize utanç ve suçluluk sarmalından bizi çıkartacak bakış açısını kazandıracaktır. Sevgiyle.