M. Fatih Çıtlak - Seyr-u Sülûkta Uygulanan Bazı Metotlar Hakkında / Tarikatların Geliş Noktaları

Sûfîler baştan beri tasavvuf yoluna girme ve sülûke başlama haline özel bir önem vermişler, bidâyet (başlama) ile nihâyet (maksada ulaşma) arasında sıkı bir bağlantı görmüşlerdir. Tasavvufa yeni girenlere mübtedî, bu yolun sonuna varanlara müntehî, bu ikisi arasındaki sâliklere de evâsıt denilmiştir. İlk sûfîlere göre mübtedi ile mürid arasında fark yoktur. Nitekim Serrâc “mübtedîler” başlığı altında müridlerin hallerinden bahsetmiş (el-Lümaʿ, s. 275-276), ancak daha sonraki dönemlerde mübtedî ile mürid arasında fark görülmeye başlanmıştır.
Bütün sûfîlere göre tasavvufa ciddi bir başlangıç yapmak iyi bir sonuç için şarttır. Çünkü bir sâlikin bidâyeti ne kadar hazırlıklı ve ciddi olursa nihâyeti de o kadar mükemmel olur. Bir sâlik sülûk halinde büyük zorluklarla karşılaşır veya yolunu kaybedip saptırırsa bunun sebebi ciddi ve samimi bir başlangıç yapmamış olmasıdır. Nitekim Cüneyd-i Bağdâdî nihâyette ortaya çıkan bozukluğun kaynağını bidâyetteki bozuklukta görür. İbn Nüceyd de sûfîlik adına asılsız iddiaların kötü bir bidâyetten kaynaklandığını, bidâyeti bozuk olanın nihâyetinin de bozuk olacağını ifade eder. Nihâyette hasıl olan semere bidâyetteki ihlâs ve samimiyete göre değişir. İyi bir bidâyet aynı zamanda nihâyet mânasına gelir. Bu açıdan bakılınca bidâyetle nihâyet arasındaki mesafe çok kısadır. Zünnûn bu mânayı kastederek, “Allah’ı attığın ilk adımla arar, idrak eder ve bulursun” demiştir (Sülemî, s. 23).
İbnü’l-Arabî bidâyeti aynıyla nihâyet saymış, Nakşibendiyye gibi bazı tarikatlar da bidâyetin nihâyeti ihtiva etmesini tarikatlarına esas almışlardır. Çünkü onlara göre başkalarına nihâyette hasıl olan haller kendilerine bidâyette hasıl olur.

Пікірлер